Zamanımızda çokca görülen ve toplum hayatımıza en çok zarar veren hastalıklardan "Bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan baskı unsurları" konusunu açıklayacağız.
Zamanımızda çokca görülen ve toplum hayatımıza en çok zarar veren hastalıklar şunlardır:
1. Ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi
2. Doğruluğun sosyal hayatımızda ölmesi
3. İçimizdeki düşmanlık hissine sevgi bağlamak
4. Bizi birbirimize bağlayan bağları bilmemek
5. Bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan baskı unsurları
6. Sadece kendi menfaatlerini düşünmek
İstibdat yani baskı, kişi yada zümrelerin keyfi emirlerini cebir ve kuvvet kullanarak icra etmesidir. Malesef şu an İslam dünyası, kafirlerin baskı ve tasallutuna, fitne ve fesadına maruz kalmaktadır. İnanmayanlar yani kafirler, ne zaman dünyada siyasi ve ekonomik manada hakimiyet kursalar, dünyada kan, gözyaşı, fitne ve fesat eksik olmamaktadır. Bunu bu asırda çoklukla görmekteyiz. İspatı çoktur. Hem İslamiyet devletleri ne zaman dünyaya yayılsalar o derece de adalet yayılmaktadır. Osmanlı devleti gibi. Osmanlı elini çekmesiyle, daha doğrusu elini zorla çektirilmesiyle şu an Suriye gibi ülkelerde adalet kalmamıştır. Kan ve gözyaşı eksik olmamaktadır.
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Hep adaletten demokrasiden bahseden Avrupa Medeniyeti, zülüm müslümanlara olunca, sesini çıkarmamaktadır. Hatta bazı Avrupa ülkeleri, bu zülmü manen alkışlamakta ve desteklemektedir. Madem onlar öyle yapıyor, bize de "Zalimler için yaşasın cehennem!" demek düşmektedir. Sefih Avrupa Medeniyeti ile Kur'an Medeniyeti'nin arasındaki farklardan şu makalede bahsetmiştik.
KUVVET HAKLI OLANDADIR. KUVVETLİ OLMAK HAKLI OLMAYI GEREKTİRMEZ
Kuvvet, hakdadır. Yoksa kuvvetli olan haklı değildir. Zalimler, kuvvetlerine isnat ederek hak dava ediyorlar. Ama kuvvet sahibi olmak haklı olmayı gerektirmez. Zulüm, zulümdür. Kuvvet sahibi olmak o zülmü, hak haline getirmez. Avrupa Medeniyeti de "kuvvetliyim o zaman haklıyım" iddiası vardır ve kuvvetli olanı haklı gören bir ideolojisi vardır. Bunun yüzünden tarih boyunca zalimin yanında durarak bir çok zulme imza atmıştır.
Haksızlıkları ve zulümleri def etmek için adaletle muamele esas olmalıdır. Kendini kuvvete dayanan bir anlayış yerine kendini hak ve adalete dayanak yapan bir anlayış tüm baskı ve zulümleri durdurur. Bize düşen daima hakkı tarafında olmaktır. Yoksa kuvvetin yanında olmak belki bize dünyada geçici bir fayda sağlayabilir ama ahirette bunun cezası vardır. Allah'ın azabı çok şiddetlidir. Zulmedenlere yani zalimlere en ufak bir meyil dahi olmamalıdır. Çünkü zulme rıza göstermek zulme ortak olmaktır. Kuran-ı Kerimde buyuruluyor ki:
Zulmedenlere de meyletmeyin! Yoksa ateş size dokunur! Hem sizin, Allah’dan başka hiçbir dostunuz yoktur; sonra size yardım edilmez. HUD Suresi 113. ayet
ALLAH’A KUL OLAN HALKA KUL OLMAZ
Allah’ı hakiki tanıyan kişi kimseye kulluk etmediği gibi kimseye baskı ve zulüm de yapmaz.
‘De ki…Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ( Âl-i imrân 64)
TEPKİSİZ KALMA
Müslümanların zulme uğradığı bu ortamda bize düşen onlara hem manen, hem madden destek olmaktır. Zira Cenab-ı Hakk, bütün müminleri kardeş ilan etmiştir. Kardeş, kardeşe sırt çevirmez. "O, Suriyeli" veya "O Arap" şeklinde başka bir ırk diye müslüman kardeşine hor gözle bakmaz. Bunları yapan ahirette şiddetli mes'ul olur. Biz çirkin bir iş gördüğümüzde onu mutlaka düzeltmeye çalışmalıyız.
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Hadis-i Şerif
SİVİL TOPLUM OLARAK ÇOK ŞEYLER YAPABİLİRİZ
İstişareyle hareket ve ekip çalışmasıyla çok şeyler yapabiliriz. Yardım derneklerine bağışta bulunarak mazlum müslümanlara yardımcı olabiliriz. Örneğin www.hayratyardim.org sitesi, Hayrat Yardım Derneğinin sitesidir. Güvenilir bir yardım derneğidir. Buradan bağışta bulunabiliriz. Kuran-ı Kerimde buyuruluyor ki:
Onlar ki, bollukta ve darlıkta (mallarını Allah yolunda) sarf ederler, (kızdıkları zaman) öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah ise, iyilik yapanları sever. ALİ İMRAN Suresi 134. ayet
HAKSIZLIKLARA BİRLİKTE KARŞI KOYALIM
‘O hâlde içinizden, hayra da‘vet eden ve iyiliği emredip kötülükten men‘ eden bir topluluk bulunsun! Ve işte kurtuluşa erenler, ancak onlardır.’ (Âl-i İmrân, 104)
BİR KISSA: PEYGAMBERİMİZ ( SAV ), HİLFÛL-FÜDUL CEMİYETİNDE
Mekke’de dışarıdan gelen yabancılar için can, mal, ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı. İsteyen istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu.
Aciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor ve bunlara karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı.
Bu vahşet saçan durumu ortadan kaldırmak için Mekke’nin ileri gelenleri “Hilfûl-Füdul” adı verilen bir cemiyet kurdular. Cemiyetin aldığı kararlar şöyledir ;
1. Mekke’de ister ehlinden, ister dışından olsun zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır.
2. Bundan böyle Mekke’de zulme asla meydan verilmeyecek, zalime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır.
3. Mazlumlar zalimlerden haklarını alıncaya kadar, mazlumlarla beraber hareket edilecektir.
Peygamber efendimiz henüz 20 yaşında bir genç olmasına rağmen bu derneğe katılmıştır. Haksızlıklara, zulme sessiz kalınmaması gerektiğini bizzat göstermiştir.
Peygamberimiz bu derneğe peygamber olmadan önce üye olmuştur. Peygamberlik geldikten sonra “… Ben, ona (Hilful- Füdul cemiyetine) İslamiyet devrinde bile çağrılsam icabet ederim” buyurarak bizlere yine örnek olmuştur.
Evet peygamberimizin bu sözü günümüz Müslümanları için de bir ölçüdür: Zulme ve ahlaksızlığın her türlüsüne karşı birlik beraberlik içinde toplum olarak hareket edelim, tepkisiz kalmayalım.
Bu konudaki slaytı üst seçeneklerdeki "İslamiyet" seçeneğinden "Kısa Sunular" seçeneğine tıklayarak ulaşabileceğiniz gibi buraya tıklayarak da ulaşabilirsiniz.