Zamanımızda çokca görülen ve toplum hayatımıza en çok zarar veren hastalıklar şunlardır:
1. Ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi
2. Doğruluğun sosyal hayatımızda ölmesi
3. İçimizdeki düşmanlık hissine sevgi bağlamak
4. Bizi birbirimize bağlayan bağları bilmemek
5. Bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan baskı unsurları
6. Sadece kendi menfaatlerini düşünmek
Ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi
Yeis yani ümitsizlik her türlü kemale ermenin ve olgunlaşmanın manisi ve engelleyecisidir. Yani ümitsizlik içinde olan bir insanın bırakın olgunlaşmayı, aşağıların en aşağısına kadar düşebilir. O yüzden ehl-i ilm demişler ki:
YEİS, MÂNİ-İ HER KEMÂLDİR
Yani her güzel hedefe ulaşmanın engeli, ümitsizliktir. Bize düşen rabbimizin rahmetine güvenmek yani, Rahmet-i İlâhiye’ye kuvvetli ümit beslemektir. Kuran-ı Kerim'de buyuruluyor ki:
Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. (Yusuf, 87)
Sınırsız İhtiyaçları Karşılayan Rahmet Hazineleri Kimde?
Evet Allah'ın rahmet hazineleri sonsuzdur. Dilediğini verebilir. Bize düşen O'na kulluk edip namaz ve niyaz ile O'na ibadet etmektir. Başımıza gelen musibetlere sabretmeli ve Allah'a tevekkül etmeliyiz. Ehl-i ilm demişler ki:
Ey insan ihtiyaçların sonsuzdur. Fakat sermayen bir hiç hükmündedir. Sonsuz bir rahmete sığın ki huzura kavuş. Küçük bir mikroptan gökteki yıldıza kadar tüm düşmanların şerrinden seni kurtaran güce inan. Ona tevekkül et. İki cihan mutluluğuna kavuş.
ÜMİTSİZLİĞE KARŞI İLAÇ: TEVEKKÜL
Tevekkül, “Bir sonuca ulaşmak için gerekli olan sebeplere teşebbüs ettikten sonra başarıyı Allah’dan beklemek, Onun takdirine razı olmak.” demektir.
İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir. Demek, İmân tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktizâ eder. Fakat, yanlış anlama! Tevekkül, sebebleri bütün bütün reddetmek değildir. Belki, sebebleri Allah'ın kudretinin perdesi bilip ona uyarak; sebeblere teşebbüs ise, bir nevi fiili dua kabul ederek; sebebleri olanları yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibârettir.
NETİCE-İ KELAM
Demek, bize düşen tevekküldür. Cenab-ı Hakk'a kulluk vazifesini yapıp sebeblere en azami bir şekilde uyarak gerisini Allah'tan beklemektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına bir bedevi geliyor.
Resulullah, bedeviye soruyor ;
- Deveni nereye bıraktın ?
Bedevi:
-Allah’a emanet ettim.
Resulullah kendisine şu cevabı veriyor ;
-Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahu Tealâ’ya emanet et.
Bu konudaki slaytı üst seçeneklerdeki "İslamiyet" seçeneğinden "Kısa Sunular" seçeneğine tıklayarak ulaşabileceğiniz gibi buraya tıklayarak da ulaşabilirsiniz.