EnYukarı

Peygamberlerin Mucizelerindeki Fen ve Teknolojiye Dair İşaretler

Her şey Kurân’da vardır

Bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hak mealen şöyle buyurmuştur:

“Yaş ve kuru ne varsa Kitab-ı Mübin’de vardır.” (Enam, 59)

Bu ayet hakkında müfessirler; “Kitab-ı Mübin’den maksat Kurân’dır. Kur’ân her şeyden bahseder.” demişlerdir. Bu münasebetle bir sual akla gelmektedir: 

Madem kelam-ı ezeli olan kitabımız her şeyden bahsediyor. Acaba şu içinde yaşadığımız asrımızdan da bahisler mevcut mudur? Özellikle bu asırda, medeniyetin harikaları olan teknolojik gelişmelerden de bahisler Kurân’da bulunmakta mıdır? Mesela elektrik, gemi, ulaşım vasıtaları, iletişim araçları Kurân’da var mıdır? 

Evet, böyle bir suale karşı yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerime: “Yaş ve kuru ne varsa Kurân’da vardır.” demekle asrımızın harikalarının da Kurân’da mevcut olduğunu ilan etmektedir. Fakat Kurân’ın asıl maksadı, insanoğluna Rabbini tanıtmak, kendi mahiyetini bildirmek ve ebed yolculuğuna insanı hazırlamaktır. Kur’ân, ahiret yurduna namzet olan insana bu dünyadaki ulvi vazifelerini bildiren bir rehber, mürşit ve terbiye edicidir. Dolayısıyla bu dünya hayatı ile ilgili her şey bu ulvî maksatlar ölçüsünde Kurân’da yer almaktadır. 

İşte Kur'an-ı Hakîm; enbiyaları, insanın cemaatlerine ma’nevi ilerleme cihetinde birer öncü ve imam gönderdiği gibi; yine insanların maddi ilerlemeler suretinde dahi o enbiyanın her birisinin eline bazı harikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstat etmiştir. Onlara mutlak olarak uymaya emrediyor. İşte enbiyaların manevî kemalatını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mucizatlarından bahis dahi; onların benzerlerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya bir teşviki koklatıyor ve hissettiriyor. Hatta denilebilir ki: Manevî kemalât gibi maddî kemalâtı ve hârikaları dahi en evvel mucize eli nev'-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh'un (Aleyhisselâm) bir mucizesi olan gemi ve Hazret-i Yusuf'un (Aleyhisselâm) bir mucizesi olan saati en evvel beşere hediye eden, mucize elidir. Bu hakikate latif bir işarettir ki: Sanatkârların ekseri, her bir sanatta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh'u (Aleyhisselâm), saatçiler Hazret-i Yusuf'u (Aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris'i (Aleyhisselâm). 

Peygamberlerin mucizelerindeki fen ve teknolojiye dair işaretler

Allah, göklerin ve yerin Nûr'udur. O'nun nûrunun misâli, içinde lâmba bulunan bir kandillik gibidir. O lâmba bir cam içindedir. O cam da, sanki inciden bir yıldızdır; bu lâmba, ne doğuya ne de batıya nisbeti olmayan mübârek bir ağaçtan, zeytin ağacından(çıkan yağdan) yakılır; onun yağı, nerede ise kendisine ateş değmese bile ışık verecek! Nûr üstüne nûrdur. Allah, dilediği kimseyi nûruna hidâyet eder. İşte Allah, insanlara böyle misâller getirir. Çünki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir
(Nur suresi , ayet 35)

 Şu Nur âyetinin manaca çok tabakaları vardır. Ve o tabakalardan bir tabaka ve bir perde dahi mu'cizane elektrikten haber veriyor.

 Ayetin manasına dikkat edilirse günümüzdeki elektiriğe remzen işaret ettiği görülmektedir.

"Ne doğuya ne de batıya nisbeti olmayan" cümlesi: elektrikle yanan lambalara has durumdur. Bundan 1400 küsur yıl önce Kur’an-ı Kerim, bu ayetle elektriğin bulunabileceğini remzen işaret etmiştir.

"Elektriğin kıymetdar metaı, ne doğudan ne de batıdan getirilmiş bir mal değildir. Belki yukarıda, hava boşluğunda rahmet hazinesinden, semavat tarafından iniyor. Her yerin malıdır. Başka yerden aramağa lüzum yoktur" der.

 "Onun yağı, nerede ise kendisine ateş değmese bile ışık verecek" cümlesi  işaret yoluyla diyor ki: "Onüçüncü ve ondördüncü hicrî asırlarda asırda semavî lâmbalar ateşsiz yanarlar, ateş dokunmadan parlarlar. Onun zamanı yakındır. İşte bu cümle ile nasılki elektriğin olağanüstü keyfiyetini ve geleceğini işaret yoluyla beyan eder.  

‘Süleymân’a da rüzgârı (boyun eğdirdik)! (Öyle ki) sabah gidişi bir ay(lık mesâfe), akşam dönüşü de bir ay(lık mesâfe)dir…’ (Sebe suresi, ayet 12)

Aerodinamik; fizik biliminin hava içinde hareket eden cisimlerin devinimlerini ve bu devinimden ileri gelen olayları inceleyen dalıdır. Uçaklar Allah'ın koyduğu bu kanunun varlığıyla havada uçabilirler. İşte bu ayette bu kanunu remzen işaret ederek, insanoğlunun uçan cisimler yapabileceğine işaret ediyor.

Beşere yol açıktır ki, havada böyle bir mesafeyi kat’ etsin. Öyle ise ey beşer! Madem sana yol açıktır. Bu mertebeye yetiş ve yanaş. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisanıyla manen diyor: "Ey insan! Bir kulum, nefsani arzularını terk ettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin tenbelliğini bırakıp bazı tabiat kanunlarından güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz...

“Asânla taşa vur!” dedik. Bunun üzerine (taşa vurunca) ondan on iki pınar fışkırdı. ( Bakara suresi, ayet 60)

Hz. Musa(a.s) elindeki asayı bir taşa vurmasıyla su çıkmıştır. Bu ayette ise, Musa aleyhisselam’ın asası gibi sondaj makineleriyle de yerden su çıkarılabileceğine işaret edilmiştir.

Bu ayet, Musa’nın (as) bir mucizesinden bahsederken, işari olarak da zemin altında gizli halde bulunan rahmet hazineleri diyebileceğimiz, su kaynakları, petrol, doğalgaz gibi nimetlerden basit aletlerle istifade edebileceğimizi haber vermektedir. Evet, günümüzde insanoğlu bu nimetlerden istifade yolunu sondaj denen bir aleti geliştirerek bulmuştur. 

Allah’ın izniyle (anadan doğma) körü ve (teni) alacalıyı iyi ederim, ölüleri de diriltirim!  (Âl-i İmrân suresi, ayet 49)

 Hz. İsa(a.s) zamanında tıp çok revaçta idi. O yüzden mucizeler o türden gelmiştir. Bu ayet ise remzen işaret ediyor ki; en ağır hastalıkların bile çaresi vardır. Hatta peygamber efendimiz (a.s.m) buyurular ki;

"Allah Teâlâ Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." [Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3874).]

Hz İsa’nın (as) yüksek ahlâkı yanında elindeki tıp ilmine dahi işaret edilerek, en devasız zan edilen hastalıkların dahi tedavilerinin bulunabileceğini ayetin ifadesinden anlamaktayız. Hatta yine dikkat edersek ölümün bile geçici olarak durdurulabileceği yukarıdaki ayette ima edilmektedir. İşte Cenab-ı Hak bize tıp ilminde insanoğlunun ne kadar ileri gidebileceğinin nihai hududunu çizerek işaret etmektedir. 

‘…demiri ona yumuşattık’ (Sebe suresi, ayet 10)

Hazret-i Davud aleyhisselam demiri işleme sanatının öncüsü olmuş. Hz. Davud(a.s)'ın bir mucizesi olan demir çok büyük bir nimettir.  Şu an insanlık aleminden demiri çıkarmış olsak insanlığın bütün teknolojik gelişmeleri ilk haline dönerdi. İşte bu ayet, demirin eritilip yumuşatılabileceğini ihtar ederek insanların terakkiyatına medar olacağını remzen işaret etmektedir.

‘…Ve erimiş bakır menba‘ını onun için (sel gibi) akıttık…’  (Sebe suersi , ayet 12)

 Allahu Teale Hazretleri, Süleyman aleyhisselam’a bakırı işleme sanatını öğretmiş. Demir gibi diğer bir önemli metali de insanların teknolojik gelişmelerine sebeb olabileceğine remzen işaret etmiştir.

‘Yanında kitabdan bir ilim bulunan zât (Âsaf bin Berhıya): “(Senin) göz açıp kapaman (esnâsında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu sana getiririm” dedi. (Süleymân) birden onu (o tahtı) yanına yerleşivermiş olarak görünce:…’ (Neml suresi, ayet 40)

Şu anda henüz geliştirilememiş bir teknoloji olan moleküler transportasyon yani ışınlanma teknolojisi ise bu ayette remzen işaret edilmektedir.  Bir yerden bir yere anında gitmek mümkündür.

Bu ayetten bize uzak mesafelerden maddenin aynen veya sureten naklinin mümkün olduğu hakikati Kur’ân tarafından işaret edilmektedir. Bugün insanoğlu ses ve görüntü naklini gerçekleştirmiş ve madde nakli için ise çalışmaktadır. 

 

(Onu ateşe attıklarında:) “Ey ateş!  İbrâhîm’e karşı serin ve selâmetli ol!” dedik. (Enbiya suresi, ayet 69)

Hz. İbrahim (a.s) insanları Allah'ın dinine çağırdığı için nemrud kafiri tarafından ateşe atılmıştır. Ateş atıldığında Cenab-ı Hakk ateşe “Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmetli ol!” buyurmuştur. Böylece ateş Hz. İbrahim (a.s)'ı yakmamıştır. Bu ayet remzen işaret eder ki; insanoğlu ateşte yanmayı engelleyecek maddeleri keşfedebilir ve bunlarla ateş yakmasından korunabilirler.

Bu ayet bize işari olarak; “Nasıl ki ateş Allah’ın (cc) emriyle Hz. İbrahim’i (as) ve elbisesini yakmadı, eğer siz de ey insanoğlu, Allah’ın (cc) kâinatta cari olan kanunlarına riayet edip çalışırsanız yüksek sıcaklıklara dayanan elbiseler yapabilirsiniz.” demektedir. Evet, bugün insanlık, Hz. İbrahim’e (as) ihsan edilen bu mucizeye yakın elbiseleri geliştirmiş ve kullanmaktadır. 

‘‘Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti,…’’(Bakara suresi , ayet 31)

Hz. Adem (a.s)'e öğretilen isimlerden maksat ademoğullarına ilham olunan bütün ilimlerin ve fenlerin talimidir. Hz. Âdem’e öğretilen isimlerin icmalî olduğu, yani çekirdek mânâsında öz bilgilerden meydana geldiği, bu isimlerin ahir zaman Peygamberine ise tafsilatlı ve mükemmel şekilde tahakkuk etmiştir.

Zikrettiğimiz peygamberlerin mucizelerinden bahseden ayetlerden anlaşılıyor ki;
“Kur’ân, her asra hitabeden bir mucize olmakla beraber mucizât-ı enbiya ayetleri özellikle asrımıza bakıyor ve işaret ediyor. Peygamberleri hem manen hem maddeten rehber almayı bize emrediyor.”
Cenab-ı Hak başta Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) olmak üzere cümle peygamberlerin şefaatlerine mazhar eylesin. 

Bu konudaki slaytı üst seçeneklerdeki "İslamiyet" seçeneğinden "Kısa Sunular" seçeneğine tıklayarak ulaşabileceğiniz gibi buraya tıklayarak da ulaşabilirsiniz.


Fiemanillah...


Görüntülenme

Bu makale 2158 defa görüntülenmiştir.

Yayın Tarihi

02 Şubat 2017 Perşembe

Pdf olarak görüntüle

Yazıcı çıktısı

Rastgele makale