Tevafuk birbirine denk gelmek, birbiriyle uygun vaziyet almak demektir. Tevafuklu Kur’anda tam 2806 Allah lafzı pek az müstesnalar hariç alt alta, bazen de karşı karşıya veya sırt sırta gelmektedir. Sadece Allah lafzı değil, ayrıca Rab, Kuran, enbiya isimleri dahi tevafuka girmektedir. Böyle bir denk gelmeye ise insan zekası yetmez ki, insan eliyle yapılmış olsun.
Kurandaki Tevafukun Önemi
"Görmediğimde inanmam" diyerek iman hakikatlerine yüz çevirenlerin iyice arttığı bir asırda Kur'an-ı Kerim'in daha önce keşfedilmemiş bir mucizesi daha meydana çıkmıştır. Bu mucize ise tevafuk, yani denk getirilmedir. Tevafuklu Kur'andaki Allah lafızlarına bakıldığında görülüyorki, hepsi ya alt alta geliyor, ya sırt sırta geliyor ve ya karşı karşıya gelmektedir. İşte bu da Kur'an'ın mucizevi bir yönünü daha ortaya koymaktadır. Çünkü yaklaşık 1350 sene önce indirilen bu kitap aradan bu kadar sene geçtikten sonra bu vaziyeti izhar etmesi, göstermesi katiyyen tesadüf işi olamaz. Tesadüf parmağını bile karıştıramaz. Ademoğlu bunu denk getirmeye çalışsa yine olmaz. Çünkü Kur'anda 604 sayfa var. Birini denk getirse diğerini denk getiremez. Zaten tevafukun ortaya çıkması Kur'anı yazan o mübarek şahısların yöntemiyle değil, yine Kur'an-ı Kerim'in içinde bulunan bir ölçü ile tevafuklar meydana çıkmıştır. Bu ölçünün adı ayet-ber-kenardır.
Ayet ber kenar ve tevafukun ortaya çıkışı
Bu işin ilk başlangıcı Kur’an’daki “ayet ber kenar” denen sayfa düzeninin keşfedilmesiyle olmuştur. Şu an bütün İslam dünyasında kabul görmüş olan bu sayfa düzeni, yani her sayfanın günümüzdeki en-boy orantısı, on beş satır ve altı yüz dört sayfa olan bu günkü tertibini ilk kez uygulayan Osmanlı son dönem meşhur hattatlarından Kayışzâde Hâfız Osman Efendi’dir (ö. 1895). Bu zat Kur’an’ın sayfa ölçüsünü yine Kur’an’dan alarak bir mushaf yazmış ve bununla Kur’an’ın gözlere hitap eden bir mucizesine kapı açmıştır. O da Kur’an’ın her sayfasının ayetle başlayıp ayetle bitmesidir.
İşte bu özelliğe ayet ber kenar özelliği denilmektedir. O güne kadar yazılan Mushaflarda böyle bir özellik yoktu. Hafız Osman Efendi’nin Kur’an’dan aldığı ölçü şu idi: Sayfa boyu ölçüsü olarak en uzun ayet olan ve tam bir sayfa süren 47. sayfadaki Müdayene ayetini esas almış; sayfa eni ölçüsü olarak da en kısa sure olan İhlas suresini esas yapmıştır. Kuran-ı Kerim bu şekilde kendi içinden bir ölçüyle yazılınca harika olarak her sayfanın ayetle başlayıp ayetle bittiği görülmüştür. Bir ayet yarıda kesilip diğer sayfadan devam etmediği görülmüş. Halbuki daha önceki Kur'an-ı Kerimlerde bu özellik yoktu.

Kur'an'ın ayet ber kenar ölçüsüyle yazılması Alem-i İslamda kısa sürede kabul görüp her yere yayılmıştır. Aşağıya Hafız Osman Efendi'nin yazdığı Kur'andan bir nüsha görülmektedir. Görüldüğü üzere tevafuk var fakat hattatların hat sanatını takip ettikleri için tevafuk bir derece intizamsız görünmektedir. Zaten o dönemde bu tevafuklar henüz farkedilmemişti.

Tevafuklu Kur'an-ı Kerimde ikinci safha
Daha sonraları mübarek bir zat olan Ahmet Hüsrev Altnbaşak ki kendisi 9 defa Kur'an yazmıştır, Kur'anı ayet ber kenar ölçüsüyle yazdığında Kur'anın hakiki tevafuk mucizesi onun kaleminde aşikare ortaya çıkmıştır. Hüsrev Efendi tevafuklu Kur’an’ı toplam dokuz defa yazarak en mükemmel şeklini vermiştir. Günümüzde Tevâfuklu Kur’an, Hüsrev Efendi’nin çabalarıyla kurulan Hayrât Vakfı bünyesindeki Hayrât Neşriyat tarafından basılarak ehl-i imanın istifadesine sunulmaktadır. Aşağıda görülen nüshalarda tevafuklar fevkalade gözükmektedir.
.jpg)

Sonuç
Yaklaşık bin üç yüz sene evvel nâzil olan Kur’an’da, böyle bir güzelliğin bu kadar asır geçtikten sonra ortaya çıkması onun bir insanın suni çabalarının mahsulü olmadığına, bilakis Allah’ın ilhamıyla yazdırıldığına delildir. Çünkü hem ayetlerin nüzul sıraları farklıdır. Hem de uzunlukları farklı farklıdır. Her sayfa sonunun ayet bitişine denk gelmesi ne tesadüfle, ne de insan iradesi ile olabilecek bir durum değildir.
Kur’an’ın inişinden yaklaşık 1350 sene sonra böyle bir mucizenin ortaya çıkmasında, reddedilmesi mümkün olmayan şöyle bir hikmet daha vardır: Şöyle ki, eğer ilk yazılan Kur’an’da bu mucize görünse idi müşrikler ve sonraki asırlardaki gayrimüslimler “Bunu Muhammed (sav) ve ashabı çalışıp denk getirmişler” diyeceklerdi. Bu kadar zaman sonra üstelik insanların “Görmediğime inanmam.” demeye başladıkları bir dönemde keşfedilmesi bütün itirazları çürütecek bir durumdadır.
‘Gözüyle görmediğine inanmakta zorlanan’ böyle maddeci bir asırda, Kur’an’ın yeni bir mucizeliği daha görünerek, adeta “işte gözünüzle de görün” denilmiştir. Bunda Kur’an’a yakışmayacak hiçbir durum yoktur. Aksine, Kur’an’ın şanına yakışır bir şekilde, O’nun her asra hitab ettiği gibi; yazısı dahil olmak üzere bütün yönleriyle de mucize olduğunu ispat etmiştir. Elhamdülillahi hâzâ min fazli Rabbinâ…
Daha detaylı bilgi almak buraya tıklayarak Kur'an ve Tevafuk sitesine gidebilirsiniz
Mesela, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam, üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa hiç şüphe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte, harfler ve kelimeler o maddelerdir, ağzımız o avuçtur.