Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. ( Rum suresi, 50. ayet)
Her baharda yüz binlerce bitki ve hayvan türleri tekrar yaratımaktadır. Mesela sadece sinek taifesine dikkatli bakarsak sadece bir baharda yaratılan sinek sayısı, Hz. Adem (a.s.)'dan bu zamana kadar yaratılan insan sayısından daha fazladır. İşte her bahar bizim için yeniden dirilmenin numunelerini gösterir ve bizlere tanıttırır. Bu kadar hadsiz delillerden sonra ahireti inkar etmek divanelik değil midir?
Acaba, mücizekar bir kâtip bulunsa, harfleri ya bozulmuş veya mahvolmuş üç yüz bin kitabı tek bir sahifede, karıştırmaksızın, galatsız, sehivsiz, noksansız, hepsini beraber, gayet güzel bir surette, bir saatte yazarsa; birisi sana dese, “Şu kâtip, kendi telif ettiği, senin suya düşmüş olan kitabını yeniden, bir dakika zarfında hafızasından yazacak”; sen diyebilir misin ki, “Yapamaz ve inanmam”?
Evet her bir bitki ve hayvan bir kitaptır. Her baharda şu dar yeryüzü sayfasında tekrar yazılmaktadır. Cenab-ı Hakk'ın her biri bir kitap olan üç yüz bin bitki ve hayvan türlerini her baharda yeryüzünü sayfasında tekrar yaratttığını gördüğün halde sadece tek bir kitap olan insan türünü tekrar yaratamaz desen ne kadar divanece bir iş yaptığın aşikar değil midir?
Peki yeniden diriliş (haşr) nasıl olacak?
Yeniden dirilişi bir anda olacaktır. Bu nasıl olur derseniz şöyle bir misal vereceğiz;
Hiç yoktan kocaman bir orduyu kuran komutan, elbette dinlenen askerleri bir boru sesiyle kolayca toplayabilir. Öyle de Allah, bütün atomları, hücreleri ve diğer zerreleri yoktan var etmiştir. Bunların hepsi Allah'a itaatkar bir asker gibidir. İşte Cemil-i zül-celal yoktan var edilen ordu hükmündeki mahlûkların hücrelerini, Sur borusunun sesiyle tekrar toplayacaktır. Çünkü bütün hücreler ve atomlar Allah'a boyun eğen, musahhar askerler gibidir. Ne zamanki Allah'dan bir emir alsalar hemen onu yerine getirmek için harakete geçeceklerdir ve insan bedeni ahirette tekrar dirilecektir.
Hem bu dünya dar'ul hikmettir. Ahiret ise dar'ul kudrettir. Yani bu dünyada Cenab-ı Hakk'ın fiileri onun hikmetine binaen tedrici olarak gerçekleştirilir. Mesela bir bebeğin anne karnında yaratılması 9 ay 10 gün sürer. Allah hikmetine binaen böyle yapmaktadır. İsteseydi bir anda da yaratılabilirdi ama böyle yaparak biz insanları kendisinin kudretini, rahmetini ve diğer sıfat ve isimlerini okutturuyor. Cenab-ı Hakk'ın hikmetinden dolayı böyle oluyor. Ama ahiret kudret yeri olduğu her şey bir anda gerçekleşir. Akıllar, Allah'ın kudretinden hayrette kalacak ve onun azametinden kalbler ürperecektir.
Mahşer yerinin eşi-benzeri görülmemiş bir şekilde insanın kan-ter içinde kaldığı bunaltan atmosferinden bir an evvel uzaklaşmayı isteyen beşer, Peygamber Efendimiz (asm)’in kapısına dayanacak ve ondan şefaat etmesini isteyecek. Allah Resûlü (asm), arşın altına gidip Yüce Mevla’ya secde ederek O’nun ilham ettiği dualarla Rabbini tesbih edecek yakarışa geçecek ve kendisine vaad edilen umum insanlar için şefaat etmenin yerine getirilmesini, kendisine lutfedilmesini isteyecek, Peygamber Efendimiz (asm)'in nezd-i ilahideki hiçbir varlığa nasip olmayan fazilet ve şerefi bütün insanlığa gösterilerek insanlar arasında hüküm verilerek mahşer yerinde dehşet içinde beklemenin ızdırabından Allah’ın şefaat rahmeti ile kurtulacaklardır.
Allah Resûlü (s.a.s), ümmetinden bir kısmının cehenneme gireceğini duyduğu an mahşer meydanında secdeye kapanıp "Ümmetim! Ümmetim!" diye yakarışa geçecek, o esnada cenneti, hurilerin perdedarlığını ve kim bilir daha nice güzellikleri unutacak ve gözyaşlarını ceyhun ede ede hep ağlayacak O'na "Artık başını kaldır! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek!" deninceye kadar başını yerden kaldırmayacak ve hep "Ümmetî! Ümmetî!" diye inleyecektir. (Buhari, Tevhid, 36; Tefsirü'l-Kur’ân, 5; Müslim, İman, 326,327; Tirmizi, Kıyamet, 10)
Bir şeyde muhafaza varsa elbette muhasebe içindir
Kainatta görüyoruz ki aslında her şey muhafaza ediliyor. Mesela ağaçların özellikleri çekirdek ve tohumlarında, canlıların özellikleri hücrelerinde ve yumurtalarda, yaşadığımız bütün olaylar hafızalarımızda kaydediliyor ve saklanıyor. Bir şeyi kaydetmek daha sonra kullanmak içindir. (Dosyalarımızı kaydettiğimiz gibi) Bir şeyde muhafaza varsa elbette muhasebe içindir sözü meşhur olmuştur. Elbette ki insanın işlediği fiiller gibi yaptığı ibadetler, güzel işler, kötülükler, işlediği günahlar da kaydedilir. Demek ki bu kaydedilen ibadetlerin ve günahların, ebedi bir alemde karşılıkları verilecektir.
Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor
Adaletin iki türü vardır.
- Hak sahibine hakkını vermek
- Haksızları terbiye etmektir
Kainata dikkat edilirse görülüyor ki, adaletin birinci türü olan "Hak sahibine hakkını vermek" olan adelet tam olarak sağlanıyor. Bütün mahlukat ettikleri sayısız duaları kabul ediliyor ve sürekli muntazam olarak rızk veriliyor. Fakat adaletin ikinci türü olan "Haksızları terbiye etmek" gerçi Ad ve Semûd kavimlerinin başına gelenleri düşündüğümüzde bir derece sağlanıyor. Fakat çoğunlukla zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.
Zalimlerin cezalandırılmadan keyif içinde ölmesi ve mazlumların da zulüm altında ölmesi bize başka bir yerde bu adaletin sağlanacağını işaret etmektedir. Nice zalim ve katil insanlar, cezasını görmeden, mazlumlar ve iman eden iyi insanlar ise mükafatlarını alamadan bu dünyadan gidiyorlar. Öyle ise bu kainatın sultanı, insanları yeniden diriltilip gerçek adaletin tam yerini bulacağı büyük bir mahkemeyi kuracaktır.
Çürümüş Kemikleri Kim Diriltecek?
Kureyş kabilesinin önde gelenleri toplanmış, Allah Resûlü’nün (sav) davetini görüşüyor ve bu davetin önüne nasıl geçeceklerini tartışıyorlardı. Onlar bir yandan zayıf ve kimsesiz müminlere işkence ediyor, hem müminleri dinlerinden döndürmeyi hem de diğer Mekkelilerin Müslüman olmasını engellemeyi hedefliyorlardı. Ayrıca sürekli bir araya gelerek İslâm’ın yayılışını ne şekilde önleyeceklerini konuşuyorlardı. Bir ara konu ahirete geldi. Allah Resûlü herkesin öleceğini ve bütün ölülerin bir gün diriltilerek hesaba çekileceğini söylüyordu. Bu aklın alacağı (!), kabul edilebileceği bir şey değildi. Binlerce yıl evvel ölmüş, kemikleri dahi yok olmuş insanlar nasıl dirilecekti? Übeyy b. Halef ayağa kalktı ve yüksek sesle şöyle dedi:
- Bu mümkün değil, şimdi Muhammed’e gidecek, bu konuyu tartışacak ve mutlaka O’nu mağlup edeceğim.
Eline çürümüş bir kemik alan Übeyy, Peygamberimizin karşısına çıktı ve kendinden gayet emin bir şekilde sordu:
- Ey Muhammed! Sen Allah’ın şu çürümüş kemiğe yeniden can vereceğini mi söylüyorsun?
Efendimiz hiç tereddüt etmeden cevap verdi:
-Evet, ben bunu söylüyorum.
Übeyy kemiği ufalamaya ve tozlarını Peygamberimize doğru üflemeye başladı. Sonra alaycı bir şekilde yeniden sordu:
- Şimdi Sen bunun dirileceğine gerçekten inanıyor musun? Biz ölüp kemiklerimiz bu hale geldikten sonra bizim yeniden hayat bulacağımızı mı söylüyorsun? Bunu kim yapacak, Allah mı bizi yeniden diriltecek?
Übeyy ve arkadaşları gülüyor, Efendimizle alay ediyorlardı. Zaten Efendimizden en fazla nefret eden, müminlere en çok işkence edenlerin başında o ve ağabeyi Ümeyye geliyordu.
Allah Resûlü, Übeyy’in yüzünebaktı ve şu cevabı verdi:
- Evet, Allah seni öldürecek, bu kemik gibi olduktan sonra seni diriltecek ve cehennemine sokacak.
Allah (cc), Übeyy ve onun gibilere Yasin sûresinin son kısmında bulunan şu âyet-i kerimelerle cevap vermiştir:
77-Hem o insan görmedi mi, gerçekten biz kendisini nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan) yarattık! Buna rağmen bakarsın ki o apaçık bir hasım (kesilmiş)tir.
78-Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misâl getirdi: “Onlar çürümüş olduğu hâlde, şu kemikleri kim diriltecek?” dedi.
79-De ki: “Onları ilk def‘a yaratan, (yine) onları diriltecek! Çünkü O, her türlü (mahlûku ve onları) yaratmayı hakkıyla bilendir.” (Yâ-sîn suresi, 77,78,79. ayetler)
Bu konudaki slaytı üst seçeneklerdeki "İslamiyet" seçeneğinden "Kısa Sunular" seçeneğine tıklayarak ulaşabileceğiniz gibi buraya tıklayarak da ulaşabilirsiniz.